"Bahsettiğim şey çıkarlar değil. Çıkarlar daha farklı, bir çıkara göre hareket etmek, bilinçli ya da bilinçsiz, çok daha temiz ve net bir şey. İnsanların çıkarları vardır, bu çıkarlar doğrultusunda da hareketleri, bu kadar basit bir açıklamaya sahip, bunun üzerine istersen detayları çıkabilirsin de üstelik, her şeyi bilinçli/bilinçsiz çıkarlara bağlayabilirsin.
Ama sonuçta çıkarlardan bahsediyorsak bir "sistem" söz konusudur. Koşullanma daha korkunç bir şey..."
Anlık bir aydınlanmayla, muhtemelen benden önce binlerce filozof, psikolog, sosyolog ve bilimum ciddi insanın çoktan yaptığı gibi, insan ilişkileriyle ilgili biraz korkunç teorilere baktım. Korkunç derken, hayır, kimse kimsenin bağırsaklarının, böbreklerinin peşinde değil, sanmıyorum. İnsanoğlunun kötü yahut iyi olması da değil kafamdaki, hayatımızın öğrenilmiş cevaplardan oluştuğu da fazlasıyla konuşuldu zaten. Yani aslında 'korkunç' sıfatını kullanmamın nedeni, bir an beni korkutmuş olması, yoksa ne über orjinal bir senaryo var önümde, ne de her insanı korkudan yerine mıhlatacak bir detay. Yok.
Ama elimde bütün insan ilişkilerinin koşullanmalardan ibaret olduğu gibi bir ihtimal var. Yani, şöyle düşünelim, hayatımızda olumlu pekiştireçler mevcut; gülmek, güzel vakit geçirmek, rahatlamak, konuşabilmek, anlatabilmek, kendini zeki hissetmek... Bir insanın yanında geçirilen vakit bu olumlu bıdılardan herhangi birini içeriyorsa, birkaç kez daha içerdiğinde, artık o kişiyi sevmeyi "öğreniyoruz" sanırım. Otomatik olarak sonraki görüşmelerin/birlikteliklerin de aynı özelliği taşıyacağını varsayıyoruz, yahut buna şartlanıyoruz. Dolayısıyla söz konusu pekiştireçi, söz konusu arkadaşlık/dostluk/akrabalık/sevgililik müessesesinden çıkardığımızda, yine de söz konusu ilişki devam ediyor.
Sadece olumlu değil, olumsuz pekiştireci de bu işin içine alabiliriz. Sırf yalnız ya da aptal hissetmemek, mutsuz olmamak, dinlemek zorunda kalmamak ve benzeri nedenlerle insanlar insanlara tercih edilebilir. Hadi, cezayı da katalım işin içine, kötü bir tavır, olası olumlu pekiştireci bastırdığı anda ilişki dağılabilir. Yani aslında istediğimizde her şeyi buna bağlayabiliriz.
Peki bunda korkutucu olan ne?
Her şeyin buna indirgenebilmesi ve her şeyin bundan ibaret sayılabilmesi. İnsan ilişkilerinin daha basit ya da daha karmaşık olmasını bekliyor değilim, ama, ne kadar bilimsel bir bakış açısına sahip olursanız olun, yanınızdaki kişinin sırf ona sunduğunuz "pekiştireçler" nedeniyle, farkında olmadan sizi sevmeye "şartlanmış" olması, o kadar kabullenilebilir bir şey değil. Elbette, bir insanı bütün nedenlerden arınmış bir şekilde sevmek mümkün değil, ama insanın kendini bile hayalkırıklığına uğratan bir düşünce bu. Karşısındaki elmayı, elma olduğu için değil de açlığını doyurduğu için seviyor olmak beni rahatsız ediyor-ki tatlılıktan bahsetmedim, zira tatlılık elmanın kendine ait bir özellik. Şu yani bahsetmeye çalıştığım; elmanın kendi tatlılığından çok, ağzımızdaki tatlılığı seviyor olmak sinir bozucu.
Aşk, hoşlanma, tutku, derin sevgi gibi mantığın devreye daha az girdiği durumlarda da şu görülebiliyor; özellikle ilişki içinde, aynı pekiştireç devam etmese bile, o pekiştirece tekrar ulaşabilme umudu (tekrar aynı şekilde sevilme, aynı şekilde güzel vakit geçirme, gülme, eğlenme, hatta tekrar aynı şeyleri hissedebilme) 'duygu' olarak tanımladığımız şeylerin ya da daha dürüstçe bir tanımla davranışların sürekliliğini sağlıyor. Zaten davranışın varlığı duygunun varlığının sağlaması değil, üstelik duygunun da davranışın da tamamen bir koşullanmadan ibaret olma ihtimali mevcut.
Tamam, zaten çoğu şeyin hormonlardan kaynaklandığını, buna beynen ürettiğimiz hırslarımızı eklediğimiz kabul etmemiş değildik. Çıkarların da farkındaydık, 'iyi vakit geçirmek' , 'gülmek' ya da 'çevre edinmek/ortam yapmak' için arkadaş edinebilirdik. Bunlar netti zaten. Bunlar insan olduğumuzu kanıtlayan şeylerdi. Sistematikti. On beş bin kere söylenmişti zaten bize, yedi yüz kere konuşulmuştu alkollü muhabbetlerde.
Koşullanma öyle değil işte. Nasıl tanımlayabilirim aradaki farkı bilmiyorum, ama öyle değil. "İyi vakit geçirmek" için değil, "daha önce iyi vakit geçirdiğin ve muhtemelen bundan sonra da iyi vakit geçireceğin" için "arkadaş edinmiyorsun", "duygu, düşünce, davranış üretiyorsun". Bu da seni, çıkarlarının aksine, insanlıktan uzaklaştırıyor.
Ha, insanlığa yakın olmak mı iyidir, uzak olmak mı, ona çok sonra değinebilirim. Ya da üşenirim, bilmiyorum.
Sadece olumlu değil, olumsuz pekiştireci de bu işin içine alabiliriz. Sırf yalnız ya da aptal hissetmemek, mutsuz olmamak, dinlemek zorunda kalmamak ve benzeri nedenlerle insanlar insanlara tercih edilebilir. Hadi, cezayı da katalım işin içine, kötü bir tavır, olası olumlu pekiştireci bastırdığı anda ilişki dağılabilir. Yani aslında istediğimizde her şeyi buna bağlayabiliriz.
Peki bunda korkutucu olan ne?
Her şeyin buna indirgenebilmesi ve her şeyin bundan ibaret sayılabilmesi. İnsan ilişkilerinin daha basit ya da daha karmaşık olmasını bekliyor değilim, ama, ne kadar bilimsel bir bakış açısına sahip olursanız olun, yanınızdaki kişinin sırf ona sunduğunuz "pekiştireçler" nedeniyle, farkında olmadan sizi sevmeye "şartlanmış" olması, o kadar kabullenilebilir bir şey değil. Elbette, bir insanı bütün nedenlerden arınmış bir şekilde sevmek mümkün değil, ama insanın kendini bile hayalkırıklığına uğratan bir düşünce bu. Karşısındaki elmayı, elma olduğu için değil de açlığını doyurduğu için seviyor olmak beni rahatsız ediyor-ki tatlılıktan bahsetmedim, zira tatlılık elmanın kendine ait bir özellik. Şu yani bahsetmeye çalıştığım; elmanın kendi tatlılığından çok, ağzımızdaki tatlılığı seviyor olmak sinir bozucu.
Aşk, hoşlanma, tutku, derin sevgi gibi mantığın devreye daha az girdiği durumlarda da şu görülebiliyor; özellikle ilişki içinde, aynı pekiştireç devam etmese bile, o pekiştirece tekrar ulaşabilme umudu (tekrar aynı şekilde sevilme, aynı şekilde güzel vakit geçirme, gülme, eğlenme, hatta tekrar aynı şeyleri hissedebilme) 'duygu' olarak tanımladığımız şeylerin ya da daha dürüstçe bir tanımla davranışların sürekliliğini sağlıyor. Zaten davranışın varlığı duygunun varlığının sağlaması değil, üstelik duygunun da davranışın da tamamen bir koşullanmadan ibaret olma ihtimali mevcut.
Tamam, zaten çoğu şeyin hormonlardan kaynaklandığını, buna beynen ürettiğimiz hırslarımızı eklediğimiz kabul etmemiş değildik. Çıkarların da farkındaydık, 'iyi vakit geçirmek' , 'gülmek' ya da 'çevre edinmek/ortam yapmak' için arkadaş edinebilirdik. Bunlar netti zaten. Bunlar insan olduğumuzu kanıtlayan şeylerdi. Sistematikti. On beş bin kere söylenmişti zaten bize, yedi yüz kere konuşulmuştu alkollü muhabbetlerde.
Koşullanma öyle değil işte. Nasıl tanımlayabilirim aradaki farkı bilmiyorum, ama öyle değil. "İyi vakit geçirmek" için değil, "daha önce iyi vakit geçirdiğin ve muhtemelen bundan sonra da iyi vakit geçireceğin" için "arkadaş edinmiyorsun", "duygu, düşünce, davranış üretiyorsun". Bu da seni, çıkarlarının aksine, insanlıktan uzaklaştırıyor.
Ha, insanlığa yakın olmak mı iyidir, uzak olmak mı, ona çok sonra değinebilirim. Ya da üşenirim, bilmiyorum.